18 Şubat 2015 Çarşamba

...Ve Sonra Birden Dünyanız Değişir...


Kış mevsimini hep sevmişimdir. Dışarısı soğuk, İçerisi sıcak konsepti. Dışarıda burnun soğukken kıpkırmızı olurken, içeride de sobanın alevinden yanakların al al olacak. Soba diyorum da tabi, eskiden sobaydı. Şimdilerde doğalgaz faturalarından başka yerlerimiz al al oluyor. Herneyse.. konumuz bu değil zaten.
Konu, kızımız.
Dünyamızı değiştiren o beyaz eller, mayalı hamur kıvamında ayaklar, zeytin olgunlaşmıştır hani, tam geçmeye yakın bir hal alır ya rengi, hah işte o kahveye çalan bal rengi gözler. Konumuz bu, konumuz Yağmur.
Eskiden korkularım vardı benim. Kendimi bildim bileli hep sevdiklerimi kaybetmekten korktum. Detaya girmeye gerek yok, küçük yaşta yaşadığım kayıp beni bu paranoyaya sürükledi. Paronayaklığımın önüne serdiğim bir bahane perdesi değil bu. Düpedüz gerçek.. ama gerçek korku diye bildiğim ölüm korkusunun dahi önüne geçen bir korku sardı tüm benliğimi.. bundan tam bir yıl öncesinde başlayan..  “ya ona birşey olursa?” korkusu..
Haberini aldığım andan itibaren yaşadığım bu his, hamileliğim 3 aylık olunca geçer sandım. Tutunur ya dediler, artık 12. Haftadan sonra öyle eğilmeyle, uzanmayla Allah korusun birşey olmaz dediler. 12 haftalık olmasını bekledim. Olduk çok şükür. Sonra doktor elime bir kağıt tutuşturdu. Test olacakmış, ikili dediler. Yegane bilgi yumağı internetten araştırdık elbet. İkilisi varmış, risk olursa üçlüsü, dörtlüsü dahi varmış. Anneden alınan kandaki değerlerle tespit edilip 10 gün sonra da sonucu alınıyormuş. Kanı verdik, bekle Allah bekle. Her gün tenefüs arası internetten online laboratuvar sonuçlarından sorgula. Allaha bin şükür temiz çıktı. Risk yok. Yüreğimize bir kova su serpildi. Allah olanlara yardımcı olsun, sabır eylesin denildi. Derken yavaştan hareketleri beklemeye başladık. 5 aylık, 6 aylık oldu bizim kızdan tık yok. Tembel biraz galiba deyip düşünmemeye çalışıldı. Ayda bir gittiğimiz doktor kontrollerinde, ultrason cihazının ekranında tık tık atan minik kalbi görünce derin bir oh çekildi. 6 ay boyunca ayda sadece bir kez kesin olarak sağlıklı olduğunu bilmek gerçekten büyük sabır isteyen bir durumdu. Tabi bu süreç boyunca eve bebek kalp atışlarını dinlemeyi sağlayan cihaz mı almayı düşünmedim, karnıma steteskop mu koyup dinlemedim, neler neler. Derken beklenen tık gelir.
Bir kelebek çırpınışı, karıncalanma, dünyanın en özel dokunuşudur o... Dünyanın en mutlusu siz olursunuz. Herkese anlatmak istersiniz hissettiklerinizi, özellikle eşinize. Karnınızı dinlemesini istersiniz. “bak bakalım, iyi dinle su sesi geliyor mu?” diye günde 5 defa adamı taciz edersiniz, keşke kulaklarımı göbeğime götürebilseydim diye geçirirsiniz içinizden. O da dinler garibim. Gelmiyordur aslında, ama sizi üzmemek için duymuş taklidi yapar. “evet“ der, lıkır lıkır sesler geliyor. Aslında duymadığını ikimiz de biliyoruzdur, ama o adam öyle ince, naiftir ki, sizi zerre kadar üzmek istemez o an.
Sonraki aylar hareketler artar, hızlanır, kuvvetlenir. Artık her gün biriciğinizin sağlıklı olduğunu kendisinin müjdelemesi kocaman bir lükstür. Birkaç saat geçse ve hareket etmese, o malum korku çalar kapınızı. Sanki bir ay önce ayda bir, tek bir hareketini görmek için siyah beyaz ekrana gözlerini mıhlayan siz değilmişsiniz gibi, nankörlük edersiniz zamana, atmak bilmeyen minik tekmelere. Uyumazsınız, uyumazsınız. Bildiğiniz tüm duaları okursunuz. Sola yatarsınız, çikolata yersiniz, süt içersiniz, beklersiniz. Nefes almadan beklersiniz ve tekme gelir. Maratondan çıkmışcasına yorgun, uyuyakalırsınız, yüzünüzde safça bir tebessümle.
Günler geçer, haftalar geçer. Beklenen an gelir. An  tanışma anı, zaman kucaklaşma zamanı. Canını canına katma zamanı. Korku,endişe, mutluluk, merak, huzur, şükran, heyecan, hepsi birbirine karıştırılmış bir serum gibi damarlarınızda dolanıyor. Sağlıklı olsun da, diyorsunuz. Eksiksiz sapa sağlam olsun... artık korkular bitecek diyorsunuz, sanıyorsunuz... daha yeni başlıyor bilmiyorsunuz.
Şükürler olsun sağsalim geliyor, yanağınıza konuyor. Yanağınızı emmeye çalışan, 50 cm.lik bir beden sizi kokusu ile sarhoş ediyor. Epiduralin etkisi ile uyuşuk olan belden aşağınıza, yavrunuzun kokusu ile uyuşmuş belden yukarınız ekleniyor. Bir bulut oluyorsunuz, hava oluyorsunuz, birbirinize karışıyorsunuz.  Rabbim sana binlerce kez şükürler olsun, tekrar tekrar..
Hani dedik ya, yavru sağ salim geldi, korkular bitti. Hey yavrum hey. Korkunun katmerlisi yeni başlıyor. İşitme testi, kalça ultrasonu, yeni doğan sarılığı, el kadar yavrunun topuğunu sıka sıka alınan kanlar, her aşı oluşunda gözlerini fal taşı gibi açıp çığlık çığlığa ağlaması, kalbinizi yerinden sökseler daha az acır. Uykusunda nefes alıp veriyor mu acaba deyip, kulağınızı burnuna dayamak suretiyle, binbir zorlukla uyuttuğunuz bebeğinizi defalarca uyandırmanız da, işin matrak yanlarından.

Niyetim anne adaylarını korkutmak değil.  Bu durumu yaşayan her kadın, dünyanın en güzel hissine gebedir. Bu korkular olmasa annelik, annelik olmaz eminim. Bu korkulara da şükür. Korkularımızın hep boşa çıktığı, sağlıklı, bol neşeli, huzurlu günlerimiz olsun.... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

© Sağanak Yağışlı Blog Template designed by Juvmom - Sesukamu