27 Mayıs 2017 Cumartesi

Viyana Gezisi Notları

Aslında bu postu çok daha önceden yazmam gerekiyordu ama savsaklamanın da ötesine geçtim sanırım..
Geçen sene Ağustos ayı sonunda eşimin bir konferans katılımı nedeniyle Budapeşte ve Viyana gezilerini gerçekleştirmiştik. Budapeşte maceramızdan uzun uzun bahsetmiştim. Ancak Viyana'yı sonraya bıraktım. Ayrı bir yazıda yer vermek istedim.
Budapeşte'den Viyana'ya trenle geçtik. Yaklaşık 3,5 -  4 saatlik bir tren yolcuğundan sonra Viyana'ya ulaştık. Kaldığımız evi airbnb'den kiraladık ve tren istasyonuna 5 dk yürüme mesafesindeydi. Gitmek istediğimiz her yere metro ile kısa zamanda ulaşabileceğimiz şekilde 1 günlük bir program yaptık. İlk akşam birer kahve içip evimize yerleştik. Ertesi gün uzun bir gün bizi bekliyordu. Viyana  için sadece 1 gün ayırmıştık, dolu dolu geçmeliydi :)
"Kiss"
Sabah erkenden kalkıp kahvaltımızı yaptık. Öncelikle yürüyerek Klimt'in en önemli eserlerinden olan "Kiss" tablosunun orjinalinin bulunduğu Belvedere Palace Museum'a gittik. Müze çok büyük bir arazi üzerine kurulu. Yemyeşil çimlendirilmiş bahçesinde onlarca heykel sizi karşılıyor. Müze bahçenin sol tarafında kalıyor.

Belvedere Sarayı Bahçesi

Bizim çok az zamanımız olduğu için ve şehrin merkezini, Tuna nehrini, caddeleri görmek adına içeri girmedik. "Kiss" içimde kalmadı değil ama belki tekrar uzuun bir tatil nasip olur :)

Yaklaşık 40 dk sonra metroya ulaştık ve şehrin merkezine, yüzlerce ünlü markanın taçlandırdığı caddelere adım attık. Önce Starbuck's ta kahvelerimizi içtik ve  açık hava müzesi gibi caddeler, yerel kıyafetleri ile fayton başında bekleyen faytoncular, tertemiz sokaklar, ışıl ışıl mağazalar bizi karşıladı.  Birbirinden büyük saraylar ve bahçeler şehrin dört bir yanını sarıyor. Gerçekten çok ihtişamlı ve büyüleyici bir atmosferi var. Buram buram tarih kokuyor her yer. Bir de çok fazla Türk var. Mesela evin altında bir dönerci ve evin hemen karşı çaprazında başka bir kebapçı ayrıca yine aynı sokakta 50 metre kadar ileride kahvaltı, börek ve çay bulabileceğiniz içeride bangır bangır Tarkan çalan bir mekan var (mekanın adı Le Bakery).


Önce kaldığımız yerin bir Türk mahallesi olduğunu düşündük ama metroda, caddelerde, restoranlarda her yerde mutlaka Türkçe konuşan birilerine denk geliyorsunuz.
Budapeşte'de ki forint karmaşasından sonra euro kullanmak daha basit geldi. En azından çikolata için 1000 li rakamlar ödemedik :D
Oldukça seferi bir gündü ve evden sabah çıkıp gece gireceğimiz için  hazırlıklı ve rahattım. Ona rağmen yağmura yakalanınca panikleyip bebek arabasının üzerine yağmurluk geçireceğim derken kapaklanıp arabanın üstüne düştüm ve araba Yağmur'da içindeyken katlandı!!!! Allaha çok şükür bir kaza olmadı ama çok korktum. Yağmur'da neye uğradığını şaşırdı tabi bir anda yolda ilerlerken yavrum katlanınca.
Metro ile ulaşım sağladığımız ve zamanımızın çok büyük bölümünü geçirdiğimiz Stephanplatz'da tarihi Aziz Stephan katedrali var. Birbirine bağlı bir sürü sokaktan oluşan semtte Gucci, Louis Vuitton, Victoria's Secret, Rolex, Prada, Massimo Dutti ve daha aklıma gelmeyen pek çok markanın mağazaları mevcut. Ayrıca meşhur Viyana Snitzelini de burada tadabilirsiniz.  Oktay sürekli nehir tarafına geçmek istiyordu ama ben Stephanplatz'tan o kadar etkilenmiştim ki, sürekli şu sokağa da bakalım, buraya da bakalım demekten sonradan  aynı yerlerden 2-3 defa geçtiğimizi fark ettik. Fakat her geçişimizde sokağın dinamiği değiştiğinden ve gözlemleyecek şeylerin çokluğundan sanırım, sonradan fark ettik tekrarladığımızı. En azından ben kendi adıma söylebilirim ki, öyle oldu :)





Stephanplatz'tan istemeden de olsa ayrıldık ve yürümeye başladık. Sanırım geçmiş çağlarda Viyana'da yaşamış herkes saraylıydı. O kadar çok saray var ki! Yürüyerek kendimizi İngiliz Stilinde peyzaj edilmiş uçsuz bucaksız bahçesi ile yapımı 16. yy a uzanan Schönbrunn sarayında bulduk. Sarayın içinde 1400 oda bulunuyor.. Bahçesinde genç yaşlı demeden herkesin çimlere uzanıp bira içtiği bu güzel yere biz de ayak uydurduk ve Yağmur arabasında şekerleme yaparken marketten aldığımız biraları yudumladık, güvercinleri cipsle besledik :)
Akşama doğru da metroya binip Tuna nehrine indik, nehir kenarında turladık. Bu tarafa gelmek istemediğim kadar varmış, nehrin ihtişamı dışında pek bir numara yoktu, vakit kaybetmeden Stephanplatz'a geri döndük ve bugüne kadar yediğim en leziz snitzelin tadına baktık. Öyle ki, bir tanesi kocaman bir tabak boyunda, asla bitiremiyorsunuz. Viyana'da fiyat-performans olarak bizden tam puan alan en birinci şey bu güzel yemek oldu, şayet gerçekten pahalı bir şehir.
Bu yorgun üçlü gece evine vardığında oldukça geçti ve daha toparlanması gereken valizler, ertesi güne hazır edilmesi gereken bebek yemekleri, temiz bırakılması gereken bir ev vardı. Yağmur'u uyuttuktan sonra hepsi halledilip sabah direk Viyana-İzmir uçağı ile evimize döndük.
Özetle Viyana;
Çok ihtişamlı bir şehir,
Kendinizi yabancı hissetmiyorsunuz, çok fazla Türk var
Gıda alışverişleri çok zor. Etiketlerden hiç bir şey anlaşılmıyor, asla İngilizce açıklama yok. Süt yerine kefir almışım...
Pahalı
Metro ile ulaşım çok rahat, düz ayak bir şehir
Saray ve müze cenneti
Mutlaka şemsiye ile dolaşın, yağmur hep kapıda
Snitzel yiyin
Vaktiniz varsa devlet opera binasında bir programa katılın, opera şehrinde opera izlemek bir ayrıcalık
Bira sudan daha ucuz
Su alacaksanız gazsız olanlarını tercih edin, Avrupa'daki gazlı/gazsız su olayını hala anlayabilmiş değilim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

© Sağanak Yağışlı Blog Template designed by Juvmom - Sesukamu