29 Mayıs 2018 Salı

St. Nicholas Market

Bristol'un en eski ve buyuk kapali carsisi olan Aziz Nicholas Carsisi yani nam-i deger St. Nicholas Market, 1743 yilinda insa edilmistir. Georgian tarzi mimari ile yapilandirilan bu carsi bana Istanbul Kapali Carsi ve Izmir Kizlar Agasi hanini hatirlatti.
Kapali carsi icinde ayrica Nails Market, Farmers Market ve Street Foods market adinda uc ayri carsi barindiriyor.
Nails market i adinin yanilgisina yenik dusmemek icin en basta aciklamak istedim. Bir hediyelik esya carsisi. Akliniza ne geliyorsa artik. Hint kumasi, Japon semsiyesi, Iran halisi, seramikler, koleksiyon kitaplari, pikaplar, plaklar, vintage ve retro kiyafetler, aksesuarlar, harika cikolatacilari yaklasik 20 gunde gezebilirsiniz tek tek. Muthis gercekten.
Farmers market, adinda da anlasilacagi uzere taze meyve, sebze alabileceginiz yurdum pazari.
Gelelim street food marketeeee. Ben buraya yerlesmeden once asla kebap yemeyecegim demistim. Hala da bozmus degiliz ancak bu street food markette Matina diye bir mekan var ve taze lavas arasi soslu kuzu eti yapiyorlar arkadasim!!!  Kebap degil, durum degil, sandvic hic degil!! Hayatimda yedigim en guzel sokak yemegi idi. Net! Yolunuz duserse mutlaka tavsiye ediyorum. "Matina"
Benden simdilik bu kadar. Biraz da fotograflar konussun.

25 Mayıs 2018 Cuma

Nursery (kres) Arastirmasi

Yagmur Ingiltere'ye tasindigimizda 3,5 yasindaydi. Aslinda hala 3,5 yasinda cunku buraya geleli 1,5 ay oldu 🤣 neyse artik yavastan surekli icinde oldugu ev ortamindan cikip, kendine ait bir zaman diliminde kendi sorumlulugunda olmasi gerekiyordu. En basta da dil ogrenmesi konusu yari zamanli kres secenegini gundeme getirdi.
Ingiltere de yasayan ve oturma/calisma izni olan gocmenler icin devlet eger ebeveynlerden sadece biri calisiyorsa 15 saat, her ikisi de calisiyorsa haftada 30 saat kres imkani sagliyor. Evinize yakin olan ya da kafaniza yatan icinize sinen herhangi bir krese gidip sartlarini ogreniyorsunuz. Ben uc kres ile gorustum ucu de ozel kresti ikisi haftada 12 saati bana istedigim gunlere bolebilecegimi, biri sadece bir gun full time kabul edebileceklerini soyledi. Onu kafadan eledik. Diger ikisi arasindan evimize daha yakin olan, genis, kocaman bahcesi olan, sehrin pek cok yerinde subeleri bulunan kurumsal bir nursery yi tercih ettik.
Haftanin uc gunu 4 er saat olacak sekilde ayarlandi ve kresi gezmek icin bize randevu verildi.
Randevu tarihinde kres yoneticisi tarafindan kresin oyun odalari ve bahce gezdirildi. Icinde yemek menulerinin, cocugun cantasinda neler olmasi gerektigi, hastalik durumlarda yapilmasi gerekenleri vs anlatan bir dosya verildi.
Misal cocuklar ishal olduklarinda okul yonetimi tarafindan aileler uyariliyor ve 1 hafta okula gonderilmemesi rica ediliyor. Zaten akli selim insan cocugu o halde okula gondermez ama yazili prosedure dokulmesi guven verici.
Bir diger konu da yemek ve wc. Burada her kreste cocuguzdan sorumlu, onunla birebir ilgilenen bir ogretmen var. Pre school cagindaki cocuklarda 8 cocuk basina 1 ogretmen dusuyor. Toddler's larda sanirim 4 cocuga 1 ogretmen. Early year's lar ise 2 bebege 1 ogretmen seklinde (toddler lar ve early yearlar in rakamlari hakkinda yanilabilirim ama asagi yukari boyle) cocugunuzdan sorumlu ogretmene her detayi anlatiyorunuz. Misal bizim konular: her saat basi tuvalet, makarna sossuz, domuz eti yok, soguk gunlerde bahceye cikarken montu unutmamasi, ortopedik ayakkabilarin ayagindan cikmamasi gerekliligi vs.

Bir de sizden onemli kelimelerin turkce karsiliklarini yazmanizi istiyorlar ki, cocuk kendini sadece turkce ifade edebildigi surecte susuzluktan catlamasin, efendime soyleyim altina yapmasin, ac kalmasin diye. Su, karnim ac, cisim geldi, kakam geldi, anne nerede, baba nerede, anne/baba ise gitti, birazdan gelecekler gibi kisa ve net anlatimlarin turkce karsiliklarini yazip veriyorsunuz duvara asiyorlar. Zaten maksimum uc aya pek ihtiyac kalmiyor.  

Yagmur dan sorumlu ogretmen Yunanistanli mukemmel bir kadin. Cok sevgi dolu ve guler yuzlu. Turk oldugumuzu duyunca "kaka" dahil bildigi butun Turkce kelimeleri siraladi. Cok sempatikti. Yagmur ile cok ilgileniyor. Mesela bu hafta biraz mirin kirin yapti ve cok mutsuzdu okula giderken ama Georgia yi gorur gormez nesesi yerine geldi oynamaya basladilar. 

Bir de bu da yeni cikti, "anne ben sana baktim ama seni goremedim" aklima bir yontem geldi ve cok ise yaradi. Bir kol saati aldim ve gelis saatimi gosterdim. Ne zaman benim ne zaman gelecegimi merak etse saatine bakmasini ve akrep 5 in uzerine, yelkovan da 12 nin uzerine gelince onu almaya gelecegimi soyledim. Iki gun filan surdu rutine oturmasi. Cok sukur sorun yok gibi simdilik.
Bir de gunun sonunda rapor gibi bir kagit veriyorlar. Kagitta o gun kac kez ve hangi saatlerde tuvalete gittigi, neler yedigi, ne kadarini yedigi, hangi oyuncaklarla oynadigi, tam zamanli çocuklar icin uyuyup uyumadigi, Allah korusun bir kaza, dusme, carpma durumlari olup olmadigi gibi bilgiler yer aliyor.
Simdilik nursery mizden cok memnunuz. Zaten onemli olan Yagmur un mutlulugu ve kaliteli zaman gecirmesi, ozgurce oyun oynamasi. Insallah bundan sonraki surecte de hersey umdugumuz sekilde ilerler.

Gri

Basligin sikiciliginin aksine ben bu gri bulutlari ve yarattigi melankoliyi seviyorum. Su anda calismakta oldugum yardim kurulusundan ciktim ve kizimin okulunun yanindaki parktan bunlari yaziyorum. Yagmuru almama daha yarim saat var ve vaktimi en iyi sekilde yani yazarak degerlendirmek istedim.
Bugun calistigim yardim kurulusunda cantalari ve fularlari duzenlerim. Eski tarihli olanlari yesil bir posete koyuyorum o yesil poset ile ne yaptiklari hakkinda hic bir fikrim yok. Sadece 3 hafta geriye donuk eskileri koyup merdivenin yanindaki bosluga birakiyoruz. Esrarengiz bir sekilde ortadan kayboluyorlar. Yenileri de etiketleyip showroom a konuldugu tarihi yazip kafama gore dizayn ediyorum.
Yalniz bir seye kafam cok bozuk. 4 hafta olacak calismaya baslayali hala volunteer kartim gelmedi. O kart olmadan satis islemi yapamiyoruz. 4 haftadir da Cathy isimli bir kadinin kartini kullaniyordum gecici olarak. Kadin artik gonullulukten vazgecti herhal cukkali bir is buldu diye dusunurken bugun 60 yaslarinda bir kadin geldi ve "hi, i am Cathy" dedi. Neyse karti verdik haliyle. Yalniz nasil icerlediysem yarim saat sonra musterilerden biri kadinin karti yalnislikla alip gitmis 😁
Asagidaki foto calistigim yardim kurulusundan. Cathy gelmeden 1 saat once cekildi. Yagmuru okula birakirken biraz islandim sayet dus etkisi ile yagdi bugun surekli.
Bu yardim kurulusu ile ilgili daha sonra detayli bir seyler karalamak niyetindeyim. Guzel isler yapiyorlar.

24 Mayıs 2018 Perşembe

Yurt Disina Ev Tasima

Evlenip geldigim (annemin deyisi ile gelin girdigim), cocugumu dogurdum, butun guzel, tatli, aci anilarimin oldugu evim evim guzel evim ile vedalasma seromonim cok uzun ve sancili oldu. Ben bu evden cikip baska semte nasil tasinirim diye ara ara dusunurken bizim uclu koltuk okyanus gecti.
Oktay in calisacagi universite tasinma masraflarini belirli oranda karsilayacagi icin evimizden bir takim esyalari uluslar arasi bir tasima sirketi ile kara yolu uzerinden Bristol e gonderdik.
Tasima sirketleri ile ilgili on arastirma yaptigim sirada internette bir araci firmanin web sitesinden bir form doldurdum. Ertesi sabah 5 tane firma beni tek tek aradi ve expert gondermeyi talep etti. Ancak henuz hangi esyalari gonderecegimiz belli olmadigi icin kesin bir sey soyleyemedik. Fakat bunca yillik calisma hayati, e yas da olmus 33-34 insa anliyor aki karayi. Iki firma digerlerine nazaran daha guvelinilir ve usturuplu geldi hepimize. (hepimiz dedigim oktay, ben, annem, kayinpederim, kayinvalidem, kaynim) 😁 boyle islerde bilirsiniz herkesin nabzini azar azar yoklamak lazim ki kimsenin gonlu kirilmasin.
Her neyse araya Christmas girdi, boxday di derken bizim is 25 gun kadar askiya alindi. Daha sonra beni arayan ilk firma Alfa Omega World Movers ta karar kildik. Umit bey ile konusmamizda biraz ucuk bir rakam cikarmisti fakat zaman esnekligimiz ve ayni konterner ile iki farkli ev tasima durumu ile epey pazarlik yapildi fiyat neredeyse yari yariya dustu. Firmanin Avrupa ayagi Eurovan diye bir sirket. Gercekten cok profesyoneller. Biz hic bir sey yapmadik. Her seyi tek tek paketlediler, sardilar sarmaladilar ve tira yuklendi. Sadece gumruk cikisinda sorun olmamasi adina birlesik krallik a tasinma prosedurlerinde sizden online bir form doldurmaniz isteniyor. Bu formda da gideceginiz ulkedeki ikamet adresinizi istiyorlar. Bizim bu islere kalkistigimizda henuz adresimiz belli degildi yani evi tutmamistik. O kismi bos biraktik ama Oktay in is sozlesmesi vs belgeleri koyduk eke ki adamlar niyetimizin ciddi oldugunu anlasin diye :) nitekim iki gune geldi numara. Gumrukten gelen numarayi tasima sirketine veriyosunuz. Hepsi bu. Esyalarimiz 1 subat ta paketlendi. 15 gun sonra tir yola cikti (bu sure zarfinda Istanbul da depoda kaldilar) ve Mart ortalarinda Bristol deki evimize teslim edildi. Dogum Cd si disinda tek bir kirik dokuk yoktu. Onu da nasil becerdiler bilmiyorum ama yine de okyanus asiri bir tasinma seruveni icin hic de fena bir performans degil 😉
Konu ile ilgili daha detayli bilgi almak isterseniz yorum birakabilirsiniz. Detaylari seve seve paylasirim.

Belki Ustumuzden Bir Kus Gecer

Hayatimizin en radikal kararini almamizin uzerinden 6 aya yakin zaman gecmis ve biz bu zamana, yillardir konuclandigimiz evi, tasi taragi toparlayip Ingiltere'ye gondermeyi, vize, oturma, calisma izni vidividilarini, esimi bizden 1 ay once yolcu edip annemlere tasinmayi, Yagmur un surekli yatak ve yer degistirmekten tekerrur eden cis sorunsalini, annemin vizesini, annemin ilk ucak macerasini, yeni evimize, yeni iklime, yeni kulture alisma surecini, Yagmur'un okula baslamasini, benim bir yardim kurulusunda gonullu olarak calismaya baslamami sigdirmisiz.
Bu karari verene kadar 375 sokak Oktay ile yaptigimiz pek cok yuksek oktavli tartismaya tanik olmustur. Cunku ben Italya maceramizdan sonra yurt disinin y sini bile duymak istemiyordum. Ne oldu gercekten bilmiyorum. Bir aksam Ingiltere de yasayan arkadaslarimiz ile Alsancak ta bulustuk. Toplasan 10 dk iki cift muhabbet edememis olsak da gecesine Oktay a tamam dedim, yap basvurularini. Sonrasi corap sokugu zaten. Post doc basvurulari, mulakatlar, Oktay in doktora sunumu, isten ayrilisi, once New Castle'dan gelen olumlu yanit ve on mulakat, sonra yine New Castle University nin projeyi askiya almasi ve surecin durmasi. Sonra Bristol Universitesi nin mulakati ve 15 Aralik sabaha karsi saat 2 de, Oktay in su anda calismakta oldugu hocasindan gelen kabul maili. Asla unutmayacagim o geceyi. Yagmur hastaydi ve yanima almistim, sabaha kadar kizimi izledim... Aglamaktan gozlerim davul gibi oldu. Anneme nasil soyleyecegim, nereden baslayacagiz, ilmek ilmek kurdugumuz evimiz, cok sevdigimiz esyalarimiz ne olacak. Ama en onemlisi Yagmur. Kres hatta 1 yil sonra okul yasi gelmis kizim dilini bilmedigi insanlarin icinde kendini nasil ifade edecek?
Bu sorularin hic birinin yanitini tek tek hala anlatamam cunku anneme nasil anlattigim sorusu disindakiler o kadar hizli gelisti ki, simdi yazmaya kalksam sanki 5 yil gecmis sanirsiniz oysa sadece 6 ay...
Biz geleli 1,5 ay oldu annem yanimizda oldugu icin teyzemi ozlemem, Yagmur un babaannesi, dedesi, amcasi ve kuzenini ozlemesi, her gun onlari sormasi disinda acikcasi pek bir sey aramadim henuz. Sanirim annem gidince bir seyler dank edecek bende ya da duzenimizi kurdugumuz icin, belki full tempo calisacagim icin dusunmeye sadece basimi yastiga koyunca vaktim olacak. Onda da insallah hemen uykum gelir de uyurum. Cunku cok zor oluyor gece cikmazlari, insan sabahi sabah ediyor.
Ara ara buraya karalamaya karar verdim. Yazmaya hep ihtiyacim vardi, yine var. E hadi hosbuldum o zaman.

31 Mayıs 2017 Çarşamba

Macera Dolu Bir Yolculuk

32 yaşında olup doğduğu şehirden en fazla 1 haftalığına ayrılıp ( o da şehir değiştirmek değil, Çeşme'ye teyzemlere gidip tatil yapmak baabında hani) geri döndüğünde evine aşkla bakan bir insan olarak, çoluk çocuk toplanıp 3 aylığına İtalya'da yaşamaya gittik. Yaşamaya diyorum çünkü çoğu kişi tatil olduğunu düşünüyor. Oktay'ın hocası ile çalışma münasebeti dolayısıyla aile birliği ve bütünlüğü adına böyle bir karar aldık ve hep birlikte bu macerayı deneyimledik. Hayatımız boyunca unutamayacağımız kıymetli zamanlar oldu, çok güzel anılar biriktirdik, medeniyete şahitlik yaptık ve 3 ay sevdiklerimizden, korna sesinden, gürültü ve şehir kirliliğinden uzak, izole bir hayat yaşadık. 
Çeşitli anılarımı kalıcı olması için ara ara buraya karalayacağım ama bugün asıl bahsetmek istediğim Alitalia'nın bizi soktuğu korkunç durum ve kabus gece!
12 saatlik 2 aktarmalı bir uçuştan sonra akşam saatlerinde Pisa'ya vardık. Uçaktan indik, gümrükten geçtik ve valizleri beklemeye koyulduk. Bizimle birlikte uçaktan inen herkes valizini alıp uzaklaşırken bizim valizler ortada yoktu. Kahverengi korkunç bir valiz 25. turunu atarken bizim sevimli bebek mavisi valizlerimiz gelmiyordu. Aklımıza gelen başımıza gelmişti. Valizler Roma'da kalmıştı!!! Yanımdaki çantada sadece Yağmur'un yedek kıyafetleri ve 1 adet bebek bezi kalmıştı. 3 gün kakasını yapmayan Yağmur 4 saatte 2 kez kakasını yapmıştı ve yanıma aldığım 5 bezden sadece 1 tane kalmıştı. Açık hiç bir yer yoktu. Sadece hava alanı içinde bir eczane. Peki ya kıyafetler ne olacaktı?? ya üstüne bir şey dökülürse, gece bir kaza olursa bez sızdırırsa ne yapacaktım? Neyse dedik vardır bir hayır, Oktay bizi evde karşılayacak olan hocasına durumu anlattı ve sağolsun bize bir paket bebek bezi ile ıslak mendili evin yakınlarındaki bir marketten temin etti. Yağmur için sorunu çözmüş görünüyorduk. Biz de gün boyu üstümüzdeki kot pantolon ve kazaklarla geceyi geçirebilirdik, sorun yoktu. 
Fakat eve geldiğimizde evin 1 aydır boş olduğunu, hocaya kombiyi çalıştırmasını rica etmeyi unuttuğumuzu fark ettik. İtalya'daki evleri bilirsiniz. Çoğu tarihi eser gibidir. Taş duvarlar, taş zemin, coğrafi konum gereği ıslak bir zemin ve mevsim itibari ile ıslak dış duvarlar.. Evin içi sokaktan daha soğuktu!!! Üstümüze giyebileceğimiz 1 hırka bile yoktu. Dahası Yağmur'un uyku tulumu valizde kalmıştı. Çok açılan bir çocuk olduğu için her zaman uyku tulumu ile uyur. Üzerindeki kıyafetler uyumak için müsaitti ama normal bir oda sıcaklığında ise!!  Delirmek üzereydim ve düşünemiyordum. Valizlerimiz kayıptı. 3 ay orada yaşayacaktık ve ertesi gün valizlerimize sağ salim kavuşacağımızı bile bilmeden girdiğimiz evin içi 12 derece vardı ya da yoktu. Evin sahibi bize battaniye ve yorgan bırakmış ama çarşaflarımız da valizin içinde olduğu için yatağa öylece uzanmak zorunda kaldık. Yağmura ne kadar sıkı sarıldığımı anlatamam, garibim yorgunluktan hemen uyudu, yedek kıyafetlerini de var olanların üzerine giydirdim ama burnu, yanakları buz gibiydi. Oktay evdeki bütün çarşaf, yorgan, battaniye ne varsa hepsini Yağmurla benim üzerime attı ve kendisi montuyla yattı. Sabah bana söylediği şeyi hayatım boyunca unutamam muhtemelen, "aile reisi olduğumu tam anlamıyla dün gece hissetttim" sabaha kadar titremiş canımın canı... Allaha çok şükür ki hasta olmadık. O gece hissettiklerimizi ömrümüz boyunca unutamayız, dilini bilmediğimiz bir ülkede, yabancı ve buz gibi soğuk bir evde, eşyasız, yanımızda bir çorap bile yokken çarşıya çırılçıplak çıkmış gibi hissediyorsunuz. Üşüyorsunuz ve güvende hissetmiyorsunuz. İkimiz olsak belki daha az etkilenirdik ama yanımızda 2 yaşında kızımız varken ve yedek bezi bile yokken durum hiç de kolay olmuyor. 
Bu da burada bir anı olarak dursun istedim. :) 
Sevgiler. 

28 Mayıs 2017 Pazar

Medici Ailesi

Çok eski zamanlardan beri müze gezmeye bayılırım. Evden tek başıma çıkıp, Damlacık Yokuşundan sallanıp Arkeoloji Müzesini ve Etnografya Müzesini defalarca gezmişliğim vardır. Tarih dersi ile aram pek olmadı ama tarihten kalanları, korunanları hep sevmişimdir, hep ilgimi çekmiştir. Eski evler de keza öyle.
Hal böyle olunca, Pisa'da 3 ay yaşama fırsatı elimize geçmişken tarihin bu kadar muhafaza edildiği bir ülkede, yürüme mesafesinde yolumun üstündeki onlarca müzeyi gezmesem olmazdı.
Tek tek hepsine bloğumda yer vermek istiyorum ama buna içlerinde en çok etkilendiğim Museo Nazionale di Palazzo Reale ile başlamak istiyorum. Arno Nehri kenarına inşa edilmiş, dışı mütevazi ama için ihtişamlı bu yapı, Floransa'nın önde gelen zengin ailelerinden Mediciler tarafından inşa edilmiş ve bir dönem yazlık saray olarak kullanılmıştır.
Kökenleri 12. yüzyılın sonlarına kadar uzanan Medici Ailesi geçimlerini bankacılık ve ticaret ile sağlamışlar. Şehrin diğer zenginlerinin aksine, politikada sol bir tutum takınarak geçim darlığı olanlara destek verir şekilde davranmışlardır. Servetlerinin çok önemli bir bölümünü hayır işlerine harcamışlar; sanat ve edebiyata da büyük destek vermişlerdir. Ayrıca Floransa  bugün bu kadar sanat yönünden zengin olmasını da Medici Ailesine borçludur. Çünkü ailenin son mensuplarından Anna Maria Luisa ailenin yüzlerce yıl boyunca biriktirdiği,  sahip olduğu sanat eserlerinin bir tanesinin bile Floransa dışına çıkmasını yasaklamıştır.
Medici Ailesi, Michelangelo ve Leonardo da Vinci gibi ünlü ressamları koruması altına almış, saraylarında yaşamalarına izin vererek onlara atölye imkanı sunmuş ve sanat üretmelerine olanak tanımıştır.
İtalyanca dilini kullandığı için her zaman Dante'den övgüyle bahsetmiş, Platon'un eserlerini Yunanca'dan Latince'ye çevirtmişlerdir. Homeros'un tüm eserlerinin ise yazılı hale getirilmesine öncülük etmişlerdir.
Bu bilgilerin pek çoğu bana verilen broşürde yazıyordu eminim ama İtalyanca olduğu için hiç bir şey anlayamadım elbette.. Fakat sarayın görkeminden çok etkilendim ve bu kadar güzel tabloları, tabloları yapan ressamlara ilham veren ailenin kim olduğunu çok araştırdım. Yukarıdaki bilgilere ulaştım.
Ayrıca müze görevlileri bugüne kadar gördüğüm en sıcakkanlı ve yardımsever görevlilerdi. Palazzo Blu'daki suratsız ve küstah kadından dolayı çok istediğim bir sergiyi gezemedim ne yazık ki.. Ama bunlar yanımda küçük çocuk olduğu için müze giriş ücretini almaya bile çekindiler ve çok yardımcı oldular.
Aile bir de yapım şirketine ilham olmuş olacak ki, bir de dizi yapmışlar: Medici: Masters of Florence
Sarayın mimarisinden de biraz bahsetmek istiyorum orta çağ yapılarının hemen hemen hepsinde olduğu gibi yüksek tavanlı bir bina, iki kata ayrılmış. Sizi devasa, iki kanatlı oymalı bir kapı karşılıyor. Binanın içine girdikten sonra sağ taraftan avluya çıkılıyor ve her an gösterişli düşesleri baloya götürmeye hazır gibi duran heybetli bir at arabası orada hazır konumda bekliyor. Sol tarafa yöneldiğinizde iç içe geçmiş odalar ve merdivenler var alt kattaki odaların, evin yardımcıları için hazırlanmış olduğunu düşünüyorum, ya da mutfak kiler gibi kullanım amaçları olabilir. Çünkü üst kattakilere nazaran daha gösterişsiz, küçük ve basıklar. Üst kata çıktığınızda ise binanın doğu tarafına bakan tüm salonları Arno Nehri ile göz göze, diz dize adeta!!! Her bir salon özenle seçilmiş, uyumlu mobilyalar, dore işlemeli kanepeler, devasa saatler, sırrı dökülmüş yüksek, oymalı aynalarla dolu. Dönem kadınlarının giydikleri kıyafetleri de sergilemeyi ihmal etmemişler.
Her salonda, diğer salona açılan bir kapı mevcut ve her yeni salona girdiğinizde tuhaf bir ürperti ile karışık tablolardan sizi izleyen onlarca çift göz eşliğinde dolaşıyorsunuz. Tablolar ailenin mensuplarına ait. Bebeklerinden, din adamlarına, şövalyelerinden, gösterişli dolgun kadınlarına kadar sanıyorum ki tüm soy ağacının yağlı boya portreleri duvarlarda asılıydı.
En çok keyif aldığım şey ise, ülkemizdeki güvensizliğin aksine,  mobilyaların önüne kırmızı kadifeden şerit gererek dokunmayı engellememişler. Yüzlerce yıl önce şehrin aileleri tarafından kullanılan koltuklara, kim bilir hangi davetlere, tartışmalara, kutlamalara tanıklık etmiş olan yemek masasına, akreple yelkovanın acaba hangi buluşmalar için koşturduğu ahşap saatlere, kadınların güzelliklerini izlerken, belki kendi kendine konuşup gözyaşı dökerken baktığı aynalara, şamdanlara,  hepsine usulca dokundum. Bu his inanılmazdı. Tekrar yaşamayı çok ama çok isterim.
Daha bir bu kadar yazarım ama biraz da fotoğraflar konuşsun istiyorum ve sizi Medici Ailesi ile baş başa bırakıyorum :) iyi seyirler.






















© Sağanak Yağışlı Blog Template designed by Juvmom - Sesukamu